İsrail’in 6 günde 4 Arap devletini resmen bozguna uğratıp topraklarını 3 katına çıkardığı toplamda 6 gün sürmüş savaştır.
Öncelikle savaş öncesi ortamdan az da olsa bahsedelim:
1.Arap-İsrail savaşından yenilgi ile çıkan Mısır başta olmak üzere Araplar intikam almak ve İsrail’i gerçek anlamda yok etmek için er meydanına tekrar çıkmayı dört gözle bekliyorlardı. Arapların belki de savaşı kaybetmesine sebebiyet verecek en büyük hata buradaydı. Etrafı Arap devletleri ile çevrili İsrail’e sürekli seni yok edeceğiz, hepinizi öldüreceğiz, hiçbiriniz sağ kalmayacaksınız vs. gibi tehditler savurup durmak benzetme yerinde olacak sanırım kavga esnasında 4 kişinin 1 kişiyi sıkıştırıp onu nasıl döveceğini uzun uzun anlatmasına benziyor. Haliyle dayak yiyecek olan o kişininde hiçbir şey yapmadan bunları dinleyecek hali yok, illa ki bir reaksiyon gösterecek. Kavga da durum kaçmak üzerine olsa da mevzu savaş olunca kaçma gibi bir durum olmadığı için burada en iyi reaksiyon yöntemi “en iyi savunma saldırıdır” düsturuyla hareket etmektir ki İsrail’de bu şekilde hareket etmiş ve hakkını vermek gerekirse elde edilmesi güç bir başarı elde etmiştir.
Savaş öncesi Mısır adeta İsrail’e saldıracağını bas bas bağırırcasına İsrail sınırına tam 100.000 asker yığdı. Bununla birlikte Ürdün ve Suriye tarafında da bir miktar askeri yığınak söz konusuydu. Arap devletlerinin planı İsrail’e bir anda hep birlikte saldırarak İsrail’in ordularını bölmekti. Bu sayede İsrail birçok cephede savaşmaya mecbur olacak, yeterli gücü olmadığı içinde fazla dayanamayacaktı. Bunun yanında Filistinliler de İsrail’e içerden saldıracak, bu sayede İsrail’in yerle bir edilmesi kaçınılmaz olacaktı.
Arap tarafında planlar teoride hazır halde, pratik için ise hazırlıklar sürerken İsrail tarafında ise gergin bir ortam hâkimdi. Zira İsrailli yüksek rütbeli komutanlar Arapların blöf mü yaptığını yoksa ciddi bir saldırıda mı bulunacaklarını bir türlü anlayamamıştı. İsrail başbakanı ise bir savaş yaşanmamsı için ABD’den yardım istemişti ancak 1948’de hızını alamayan İsrailliler adeta “Göbek bağımız ABD ile mi kesildi?” diyerek “Her şeyi ABD’nin çözümlemesini bekleyemeyiz. Kendi başımızın çaresine bakabiliriz ve bakmalıyız.” demişlerdi.
İlerleyen zamanlarda Mossad’ın edindiği bilgiler neticesinde Mısır’ın Ürdün ve Suriye’yi de yanına alarak İsrail’e saldıracak olması kesinleşince İsrail’in çok önemli bir karar vermesi gerekti. ABD olaylara fiilen müdahale etmeyecekti çünkü petrol ticareti yaptığı Arap devletleriyle kötü olmak istemiyordu. İsrail başbakanı ilk saldıran biz olursak politik sahada haksız duruma düşeriz diyordu. İsrailli yüksek rütbeli komutanlar ise bir an önce sürpriz bir karşı saldırı başlatıp önce Mısır’ı ve sonrasında diğer Arap devletlerini bozguna uğratarak “Preemptive Strike” yani önleyici vuruş yapmak istiyorlardı.
İsrail ordusu her ne kadar başbakandan emir gelmese de bir yandan savaş hazırlıklarına başlamıştı. Öncelikle ABD’den Hawk füzesi, Skyhawk savaş uçağı ve Patton tankları istemişti. ABD Arapların gözüne batmamak için bu işleri baya bir ağırdan aldı.
Askeri teçhizat anlamında hazırlıklar sürerken İsrail’in istihbarat teşkilatı Mossad da boş durmuyordu. İstihbarat anlamında o kadar iyi iş çıkarmışlardı ki, Mısır’ın elindeki Savaş uçaklarının tamamının nerede olduğu, hangi tipli olduğu, numarasının kaç olduğu, hangi pilota bağlı olduğu, pilotun rütbesi, kariyeri vs. gibi işe yarayacak yaramayacak bütün bilgileri edinmişti. İsraillilerin istihbarat alanında şark kurnazlığının boyutu o dereceydi ki Wolfgang Lotz isimli Yahudi asıllı bir Alman kendini Araplara eski bir Nazi subayı olarak tanıtmış ve Yahudilere karşı Araplara yardımcı olacağını söyleyerek Mısır içindeki askeri üslere girme imkanı bulmuş, kıymetli birçok bilgiyi de İsrail’e aktarmayı başarmıştı. Bu kişi savaştan yaklaşık 3 yıl önce tespit edilip yakalanmıştı ancak yine de bilgiler İsrail’in gerçekten işine yaramıştı. Sonrasında Ajanlık faaliyetlerine ise bir yenisini Irak’lı bir pilot imza atmıştı. İsrail’den çok yüksek miktarda (1 milyon dolar deniyor) rüşvet alarak o dönemler Sovyetler ile yakın ilişkide olan Arapların elinde bolca bulunan MIG-21 tipi uçağın pilotu, Irak’tan kalkmış ve bu uçağı İsrail’e kaçırmıştır. İsrail bunun da meyvelerini çok iyi bir şekilde yemiştir. Öyle ki uçağın zayıf yönlerini çok iyi bir şekilde tespit ettikten sonra gerçek bir savaşta Golan Tepeleri üzerinde Suriye MIG-21’leri ile İt dalaşına giren İsrail Mirage uçakları tam 6 MIG-21 düşürmüş ve kendileri adeta çizik bile almadan üslerine dönmüştür.
Belirtmekte fayda var ki İsrail aslında savaşa her daim hazır durumdaydı. Bütün askerlerini yüksek standartlarda eğitmiş ve özellikle Hava Kuvvetleri başta olmak üzere tüm unsurlarına sürekli gerçekçi tatbikatlar yaptırmış ve bu şekilde kopabilecek büyük bir savaşa hazırlıklı hale getirmiştir. Yıllar sonra bu savaşta aktif rol almış İsrailli pilotlara savaş ile ilgili bilgiler sorulduğunda kendilerinin doğrudan böyle bir savaş için eğitim aldıklarını, sürekli tatbikatlarla becerilerini aktif şekilde tuttuklarını söylemişlerdir.
Öte yandan Arap devletlerinde ise en son askeri tatbikat yapılalı 10 seneden fazla olmuştur. Elde bulunan savaş unsurları eskimiştir, bakımları düzgün yapılmamıştır, askeri üsler korumasızdır, herhangi bir savunma önlemi alınmamıştır, savaş uçakları pistlerin yanında park etmiş haldedir, herhangi bir sığınakları bile yoktur. Yani Mısır ordusu resmen Allah’a emanet biçimdedir. Tüm bunlarla birlikte aynı zamanda savaşın başlamasından birkaç sene önce Mısır aslında ordusunun 1/3 üne denk gelecek bir askeri kuvvetini iç savaş dolayısıyla Yemen’e göndermiştir. Yine bizzat savaşta görev almış bir Arap askeri de şu cümleleri söylemiştir: “İsrailliler savaşmak için eğitim alırken biz törenlerde yürümek için eğitilmiştik.”
Sanırım bu demeçler savaşın nasıl bir ortamda yapıldığını veya neden 6 gün gibi kısa bir sürede cereyan edip bittiğini veya şuncacık İsrail’in koca devletleri nasıl yenebildiğini göz önüne seriyor.
Savaş öncesinde yaşanan olaylar kısaca böyledir. Politik anlamda da bir sürü ayrıntı vardır ama onların da hepsine tek tek değinmem mümkün değil zira bu defa yazı bitmez. O yüzden savaş öncesi ortamın nasıl olduğunu kısaca özetledikten sonra savaşı başlatabiliriz.
5 Haziran 1967 saat sabah 7 civarı:
İsrail Hava Kuvvetlerine’e ait sayısı 200 dolaylarında olan savaş uçaklarının neredeyse tamamı peyderpey havalanmaya başladı. İsrail geride yalnızca 10-20 adet kadar bir hava aracı bırakmıştı.
İsrail bir dizi kamuflajla Mısır’a sanki Doğudan ve Güney Doğudan saldıracakmış gibi bir şaşırtma yapmayı başarmıştı. Mısır İsrail’in Doğu ve Güney Doğu üzerinden saldıracağına kanaat getirmiş ya da bir başka deyişle ikna olmuştu.
İsrail Hava Kuvvetleri ise bunun tam zıttı şekilde önce Akdeniz’e doğru uçmuş daha sonra ise Mısır’a yönelerek Mısır’ı hiç beklemediği yerden yani kuzeyden vurmuştur. Uçaklar Akdeniz üzerindeyken bölgede bulunan Radarlara yakalanmamak için çok alçaktan uçmuş ve belli bir yerden sonra telsiz kullanımı bile yasaklanmıştır. Hedeflerine iyice yaklaştıktan sonra uçaklar ancak o zaman irtifa almış ve İsrail’in saldırısı ancak ilk bombalar atıldığında gün yüzüne çıkmıştır.
İsrail’in savaşa zaten hazırlandığını özellikle de Hava Kuvvetlerinin bu saldırıya benzer birebir şekilde tatbikatlar yaptığını yukarıda söylemiştim. İsrail bu hazırlıkların karşılığını fazlaca almaya başlamıştı. İlk dalgada hedefler askeri üslerin pistleriydi. Pist olmadan uçaklar havalanamazdı. Bu yüzden İsrail yerdeki uçakları vurmak yerine doğrudan pistleri bombalamış ve bu sayede uçakları üslere hapsetmişti. Saldırı saati yaklaşık olarak 7:45 civarındaydı. Bu da (edindiğim bilgilere göre) Mısır’lı pilotların kahvaltı için toplandığı saate geliyordu.
İsrail uçakları akın akın hedeflerine bomba yağdırırken Mısır’lılar en ufak bir mukavemet gösteremiyorlardı. Zira yürümek için eğitim alan insanların ani bir baskında direnç göstermesi zaten beklenen bir şey değildi. Askeri üs içerisinde olan askerler uzaktan gördükleri İsrail uçaklarını kendi uçakları sanıyordu. Mısırlılar henüz İsrail uçakları ile Mısır uçaklarını birbirinden ayıramıyordu. Tüm bunlara rağmen İlginç bir şekilde uçaklarına ulaşmayı başaran hatta havalanmayı başaran pilotlar da vardı ama bunlarda tecrübesizlikle ve panikle ne yapacağını bilemez halde olduklarından İsrail uçakları tarafından anında avlanmışlardı.
Bu sırada Mısır’da şaka gibi bir olay yaşanmaması için resmen şaka gibi karar alınarak şaka gibi bir olaya da imza atılmıştır. Mısır’ın aslında elinde çok sayıda Uçaksavar bataryası ve SAM bataryaları vardır ancak, o gün Abdülhakim Amir isimli Mısırlı bir Generalin (kendisinin aynı zamanda Mısır Başkan Vekili olduğu söyleniyor), Sina yarımadasında ki bir üssü denetlemeye veya benzeri bir şey yapmaya gittiği için bu bataryalar o gün bu generali taşıyan uçağı başka ülkeye ait bir uçak zannedip ateş açılmasın diye bilinçli şekilde devre dışı bırakılmıştır. İsraillilerde pek tabii ki bunun ekmeğini de yemişlerdir.
İsrail tarafına baktığımızda ise işler beklenenden bile iyi gidiyordu. Uçaklar hedeflerine gerçekten yüksek isabetli atışlar yapıyorlardı. Öyle ki ilk dalganın ardından Mısır Hava Kuvvetlerinin yaklaşık yarı gücü henüz yerdeyken imha edilmişti. Atışını yapan uçak çok kısa sürede kalktığı meydana dönüyor, 6-7 dk içinde tekrar mühimmat ve yakıtla yükleniyor ve tekrar havalanıp bir sonraki hedefine doğru yol alıyordu. Aslında şu son paragraf içerisinde anlattığımdan anlaşılacaktır sanırım ordu içinde savaşı tek başına bir grup vermez. İsrail’e bu başarıyı getiren her ne kadar savaş pilotları gibi dursa da, 6-7 dakika gibi cidden çok kısa bir sürede uçakları yeniden savaşa hazır hale getiren bakım ekipleri de bir ordu için resmen kuvvet çarpanı olabileceğini göstermiştir.
Tekrar bomba ile yüklenen uçaklar daha önce meydanlara hapsettikleri uçakları bu defa tamamen imha etmek için bombalarını bırakmaya başladılar. İkinci, Üçüncü dalgalar derken öğle saatlerine doğru Mısır’ın Hava Gücü %80 oranında imha edilmişti. Üstelik bunlar henüz yerdeyken imha edilmişlerdi. (Burada bir parantez açıp “Amerika uçakları uzaktan kilitledi, hava savunma sistemlerini de kapattı Mısır ve Diğer Arap devletleri o yüzden hiç karşılık veremedi” mitinin çürütüldüğünü söyleyebiliriz. İsrail ani bir baskınla neredeyse tüm Mısır uçaklarını vurmuştur. Mısırlılar uçakları kilitlendiği için değil uçakları uçuracak bir pistleri veya direk uçacak bir uçakları kalmadığı için karşılık verememişlerdir. Üstelik Sovyet üretimi silahları ABD’nin nasıl devre dışı bırakabileceği de merak konusudur.) Diğer tarafta İsrail’in ise kaybı beklenenden bile çok çok azdı. Sadece yürümek için eğitilmiş, daha kendi uçağı ile düşman uçağını ayırt edemeyen, etse bile komutanları tarafından kesin bir şekilde ateşkes emri olduğu için ateş emri verilmeyen / ateş edemeyen Arap askerlerinin de zaten fazla kayıp verdirmesi söz konusu bile değildi… Bu aşamadan sonra İsrail Sina yarımadasına doğru kara harekâtını başlattı.
(Anlatılana göre) Mısır’da dakikalar geçmiyordu ki bir rezillik daha yaşanmasın. Mısır’a ait bir uçak nasıl olduysa havada kalmıştı ve inecek yer aramaya başlamıştı. Tüm askeri meydanlar yerle bir olduğu için inecek yer bulamamış ve en sonunda sivil bir havalimanına inmişti. Bu havalimanı ise başkent Kahire’de idi. O günlerde Mısır içinde darbe söylentileri döndüğü için (İletişim eksikliği yüzünden Savaş Çıktığından da haberi olmayan) Havalimanı polisi bunu bir darbe girişimi olarak yorumlayıp uçaktan inen pilotlara ateş açmıştı. Sonrasında olayın zannedildiği gibi olmadığı ortaya çıkınca Polisler Pilotları serbest bıraktı. Mısır medyası yaşanan ardı arkası kesilmeyen rezillikleri ve Hava Kuvvetlerinin tamamına yakınının henüz yerdeyken imha edilmesini bir kalemde silerek olayı: “İsrailliler sabah bize saldırdı ancak biz muhteşem bir direnişle onları geri püskürttük. Neredeyse hiç kayıp vermeden İsrail’e ait 80 küsür jeti düşürdük” vs. gibi cümlelerle dünyaya duyurmuştur.
İsrail’in Karada da başarılı hareketleri devam ederken, Mısır’ında rezillikleri hız kesmeden devam ediyordu. Mısır radyolarından aynı zamanda “Mısır İsrail’e kara operasyonu başlattı.” Şeklinde bir haber yayınlanmıştı. İsrail sınırında Bu radyoyu dinleyen askerlerde vardı ve karşıdan gözüken bir müddet önce kara operasyonuna başlayan İsrail kuvvetlerini kendi kuvvetleri sanarak onlara hiç müdahale etmemişti. Bu sayede İsrail kuvvetleri çizik bile almadan bir miktar ilerleme kaydedebilmiştir.
İlk anda bu şekilde paçayı kurtaran İsrail sonrasında yine de Mısır’dan sert bir mukavemet görmüştür ve ağır kayıplar vermiştir. Mısır da tabii ki ağır kayıplar vermiştir ve birçok bölgeyi elinden çıkarmıştır. Özellikle bazı yerlerde Mısır’ın üst düzey komutanlarının da ya saldırılarla hayatını kaybetmesi ya da görevlerini yerine getirememesi dolayısıyla Mısır’ın ordusunda çözülmeler olmuştur. Başsız kalan Arap askerleri de genelde ne yapacaklarını bilemez halde oldukları için bu İsrail’in çok işine yaramıştır.
Daha sonra ilerleyen saatlerde Ürdün’de (belki de aldığı yanlış haberlerin etkisiyle) savaşa katıldığını açıkladı. Bu İsrail için beklenen ama nihayetinde kötü bir haberdi. Ürdün savaşa katıldığını açıkladıktan sonra aslında İsrail’i çok kısa sürede ve çok kolay bir şekilde işgal edebilirdi. Öyle ki tüm ağırlığını Mısır cephesine veren İsrail geride savunma için çok çok az bir kuvvet bırakmıştı. Buna rağmen Ürdün çok cüzi sayılabilecek saldırılar, bombardımanlar ve top atışları gerçekleştirmiş ve daha çok taciz ateşi şeklinde reaksiyonlar göstermiştir. İsrail’in iki cephede savaşacak gücü yoktur o yüzden Ürdün’e fiili bir karşılığı hızlı biçimde veremezler. İsrail’in amacı önce Mısır’ın işini tamamen bitirmek ve sonrasında diğer cephelere yönelmekti. Çok geçmeden Ürdün’den etkilenen Suriye ve Irak’ta İsrail’e karşı saldırılar düzenlemeye başladı. İsrail bu saldırıların bir kısmını geri püskürtebilmiş ve Suriye ve Irak’a ait birkaç uçak düşürebilmiştir.
İlk dalgayı atlatan İsrail bu defa Mısır’a yaptığına benzer şekilde Suriye, Ürdün ve Irak’a ait Hava meydanlarını ve uçaklarını vurmuştur. Burada Araplar için bir skandal daha olacaktır. Mısır ve Ürdün’ün yüksek rütbeli komutanları ülkelerin devlet başkanlarına savaş sonuçları hakkında yanlış bilgiler vermişlerdir. Mısır ve Ürdün’ün devlet başkanları (orduları aslında meydanda yok olurken) İsrail’i haritadan sildiklerini falan düşünmektedir.
Mısır’ın akıbeti aslında savaşın ilk saatlerinde belli olmuştur. Mısır için savaş bir anda başlayıp bir anda bitivermiştir çünkü İsrailliler kaderin bir cilvesi gibi kendilerine soykırım uygulayan Nazilerin geliştirdiği Blitzkrieg (Yıldırım Savaşı) taktiğini kullanmışlardır ve gerek İsrail’in başarısı gerek Mısır’ın ve Diğer Arap devletlerinin başarısızlığı savaşın sonucunu aslında ilk günden tayin etmiştir. Mısır Sina Yarımadasını bırakıp geri çekilmeye başlamıştır. Tabi geri çekilme esnasında da İsrail Hava Kuvvetleri boş durmamış önüne kattığı Mısır kuvvetlerine çok ağır kayıplar verdirmiştir. Aslında savaşın amacı İsrail’in kendisine saldırma potansiyeli bulunan ülkelerin ordularını tahrip etmek veya verebildiği en büyük zararı vererek bir daha kendilerine bulaşmamalarını sağlamaktı.
Mısır tarafında istediğini alan İsrail, bu defa rotasını Ürdün’e çevirmişti. Ürdün’den özellikle Kudüs’ü almayı hedefliyordu ve bunun için Kudüs çevresine çok ağır bombardıman taarruzları gerçekleştirmişti.
Araplar arka arkaya yediği darbelerin arkasından o dönem yakın ilişki içinde oldukları Sovyetler Birliğini’de savaşa dahil etmek için medyada çeşitli yalan haberler yayınlamıştı. Sovyetleri savaşa çekmek için “ABD ve İngiliz askerleri İsraillilerle birlikte savaşıyor” gibi söylentiler yayılmıştı. Tabii Sovyetler buna inanmadı ve zaten sonrasında Mossad bu olayı gün yüzüne çıkardı.
İsrail’in yaptığı hava akınları, top atışları ve kara harekatları işe yaramaya başlamıştı. Kudüs’ün bir kısmı İsrail eline geçmişti. Ürdün’de çok büyük kayıplar verdikten sonra karşılık veremez hale gelmişti. Ama hızını alamayan İsrail bu seferde aynı akınları Suriye üzerinde yapacaktı. Suriye de çok fazla dayanamadan geri çekilmeye başlayacaktı. İsrail resmen savaş alanını domine ediyor ve Araplara nefes aldırmıyordu. Yukarıdan beri saydığım şeylere bakarsanız zaten İsrail’in bu kadar rahat domine etmesi aslında çok anormal bir durum değildi. Zira Arap askerleri arasındaki iletişim tamamen kopmuştu, karşıdan gelen kendi askerini İsrail askeri zannedip çatışmalar, Karşıdan gelen İsrail askerini kendi askeri zannedip çatışmamalar gırla gidiyordu. Komutanlar bölgeleri iyice incelememiş ve coğrafi şartlar ele alındığında yanlış planlar yapmış ve o şekilde harekete geçilmişti. Arazi açısından sıkıntı yaşayan Arap kuvvetlerine zaten bir darbede İsrail kuvvetleri tarafından sürekli olarak yüksek bir seviyede vuruluyordu. Bunun yanında Arap askerleri içerisinde emre itaatsizliklerde baş göstermeye başlamıştı. Öleceği belli olan asker düşman karşısına çıkmak istemiyordu. Savaşmak isteyenlerde cephane ve yemek sıkıntısı çekiyordu.
Öyle ki bazı askerler artık bölgelerde yer alan yerleşim yerlerindeki sivillerden yardım istemişti. Ama ne var ki İsrail’e saldırırken onları destekleyen vatandaşlar zor durumda kaldıklarında kendi askerlerine sırt çevirmişti. Bu olayda sanırım Arapların ne kadar sadık ne kadar kadir kıymet bilen bir toplum olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor(!)
Kudüs’e saldırı dozajını artıran İsrail buradaki direnişi de kırdıktan sonra Kudüs’ü de topraklarına katmıştı. İsrail bahane ile kendine tampon bölgeler tayin etmeye başlamış ve topraklarını genişletmeye başlamıştı. Gazze, Batı Şeria, Kudüs ve Sina İsrail kontrolü altına girmişti. Süveyş Kanalı’nın akıbeti de benzer şekilde olacağı benziyordu. Mısır’ın ordusu neredeyse tamamen tahrip edilmişti. Ürdün ordusu da ha keza benzer şekildeydi. En azından uzunca bir süre İsrail için tehdit oluşturamayacaklardı. Savaş devam ederken İsrail’e çok büyük baskılar yapılmaktaydı zira Araplar petrol satışını durdurmuştu. Bu da dünya genelinde bir krize sebep olabilirdi. İsrail’in yeni hedefi Suriye’ydi ama baskılar yüzünden de savaşı bir an önce bitirmesi gerekiyordu.
Tam bu sıralarda İsrail ve ABD arasında büyük bir skandal yaşanacaktı. ABD’ye ait bir gemi İsrail sularına girecek (Gemi mürettebatı Uluslararası sularda olduklarını söylüyorlar), İsrail de önce bu geminin kime ait olduğunu teşhis etmeye çalışacak daha sonra ise bu gemiye saldıracaktı. Saldırı sonucunda gemi çok büyük bir hasar almış ve 34 ABD askeri ölürken, 171 tanesi de yaralanmıştır. Bu olay sonucunda İsrail ABD’ye 12 Milyon Dolar civarında bir tazminat ödemiş ve ABD konuyu ört bas ederek perde arkasına itmiştir. Yalnız olay medyada ve benzeri yerlerde bununla kalmamış daha sonrasında bu konu hakkında çok konuşulmuş, çeşitli komplo teorileri peydah edilmiştir. İsrail tarafı geminin kime ait olduğunu anlayamadık dese de bu geminin bilinçli bir şekilde vurulduğuna dair bir çok argüman sunulmuş ve anlatılmıştır.
Arap Devletleri artık tamamen yenilgiyi kabullenmiş ateşkes olsun diye bekliyorlardı. O dönem Sovyetler ile arasından su sızmayan Suriye’de fiilen savaşa katılmış ve İsrail şehirlerine karşı top atışları gerçekleştirmişti. İsrail bunu göz ardı etmek istemiyordu, Suriye’ye de saldırmak istiyordu ama Sovyetlerin olaya dahil olmasından korktuğu için bu saldırıdan çekiniyordu.
İsrail diğer devletlerin savaştan kayıtsız şartsız çekileceğini anlayınca ordusunun eli boşa çıkmış ve Suriye’ye çok hızlı bir biçimde giriş yaparak istediğini alıp oldu bittiye getirerek savaşı bitirebileceğini düşünmüştü. Suriye’de ki hedefleri Golan Tepeleri idi. Buraya da Yıldırım Harekatı uygulayarak direnişi zayıflatan İsrail Kara Harekatına başlamış ve ilk aşamada çok ağır kayıplar vererek Tepelerin bir bölümünü ele geçirmişti. Sonrasında ise Suriye askerleri pes edip bölgeyi boşaltmıştı. İsrail Golan Tepelerini’de topraklarına katmıştı. Bu saldırıdan hemen sonra şiddeti artan baskılarla hemen ateşkes ilan etmiştir.
İsrail bu şekilde 6 gün içinde çevresindeki Arap Devletlerine ağır bir yenilgi yaşatmış ve topraklarını neredeyse 3 kat genişletmiştir.
Bu savaştan Türkiye olarak bizlerin çıkaracağı dersler ise Arap’ların yaptığı sürüyle yanlışı yapmamak ve askerleri iyi eğitmek olmalıdır. Ve şöyle bir doktrin geliştirilebilir ki: Savaşta İlk Vuran kazanır… Şüphesiz Türk Silahlı Kuvvetleri (içine hain yerleştirilmediği sürece) her daim ülkemizin teminatıdır ve üstüne düşen görevleri en iyi şekilde yapmakta ve her daim etkinliğini saygınlığını ve caydırıcılığını korumaktadır.
Bizim için açılan parantezi kapatırsak bu savaşta Araplar ile İsraillilerin bir kez daha karşı karşıya geleceği ilk anda pek düşünülmese de sonradan yine belli olmuş ve bu savaşın üzerinden çok geçmeden 3. Arap İsrail Savaşı ya da bir diğer adıyla Yom Kippur Savaşı cereyan etmiştir…
Yazar: Abdullah Bekci Kaynak: SavunmaSanayiST.com
Fikirlerine katılmıyorum , caydırıcılık diyorsun da düşman israil abd rusya çin hindistan ingiltere fransa gibi devletler olduğunda neyin caydırıcılığı olacak ?
F16 ile bu devletlerin hiçbirinin hava savunmasını geçemezsin ,