Maalesef ülkemizin deniz havacılık konusunda pek ileri seviyede olduğunu söyleyemeyiz. Helikopter sayısı bir nevi iyi gibi gözükse bile uçak sayımız maalesef çok yetersiz. Deniz Kuvvetleri bünyesinde yalnızca Genel Maksat/Anti-Denizaltı Uçağı ve Karakol Uçağı bulunduruyor. Yani sayısal azlığın yanında maalesef çeşit azlığı da söz konusu… Yaptığım araştırmalar neticesinde bu konuda çok eksiğimiz olduğunu ve sistemsel olarak biraz noksan davrandığımızı gördüm.
Örneğin ABD Deniz Kuvvetleri içinde gerçekten takdir edilesi bir sistem olduğunu söylemek gerekir. Kendi içinde Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı olmadan ve yine onlara muhtaç olmadan adeta kendi içinde ayrı bir Hava Kuvvetleri oluşturulmuş vaziyette. Savaş uçağından tutun keşif uçağına, nakliye uçağından tutun tanker uçağına, AWACS uçağından tutun taarruz helikopterlerine kadar geniş bir yelpazede hava aracına sahip. Boyutunu size şöyle aktarayım ki maalesef bizim Hava Kuvvetleri Komutanlığımızdan bile sayıca ve teknolojik anlamda üstün.
“Kardeşim sende 600 milyar dolarlık bütçesi olan ülkeyle 18 milyar dolar olanı kıyaslıyorsun” diyebilirsiniz ama lafı aslında şuraya getireceğim: Evet bizim o kadar bütçemiz olmayabilir ancak Deniz Havacılığımıza biraz daha yatırım yapmalıyız düşüncesindeyim. Bakınız Kara Havacılığımız yine fena durumda değil. Genel Maksat helikopterlerini ve Taarruz helikopterlerini zaten aktif olarak uzun yıllardır kullanmasının yanında bugün Hürkuş ile yeni bir platforma kavuşmuş ve döner kanatlı platformların yani helikopterlerin yanında sabit kanatlı platform tecrübesine erişmiştir. Bu bağlamda umarım deniz kuvvetleri de yakın zamanda hem helikopter sayısını artırır hem de yeni uçar unsurlarla bünyesindeki platform çeşitliliğini artırır. (TCG Anadolu’unun birebir muadili Juan Carlos)
Zira yakın zamanda TCG-ANADOLU amfibi hücum – havuzlu çıkarma gemimiz ile bir gemide savaş uçakları ve taarruz helikopterleri kullanabilir hale geleceğiz. Bu aşamada insanın aklına şöyle bir soru geliyor: Bu uçak ve taarruz helikopterleri Hava Kuvvetleri ve Kara Havacılık Komutanlıklarına mı bağlı olacak? Yoksa Deniz Kuvvetleri kendi içinde Deniz Havacılığı daha ileri kademelere mi taşıyacak? Mantık olarak ve olması gereken olarak ikinci seçenek daha uygun duruyor ancak işte yukarıda belirttiğim gibi Deniz Kuvvetleri bu konuları artık ciddi anlamda gündemine getirmeye başlamazsa maalesef hem vakit hem de önemli bir bilgi ve tecrübe ve önemli bir kuvvet unsurunu kaybedebilir. Kaybedebilir derken dediğim gibi zaman ve zamandan kaynaklı tecrübe konusunda kaybı olur. Buna bağlı olarak da etkinlik manasında da yine eksiklik yaşar. Bunun için Deniz Kuvvetlerinin bence şimdiden harekete geçmesi ve bu unsurlar için Hava Kuvvetlerinden bağımsız hava meydanları ve hava üsleri inşa etmesi, ATAK helikopteri gibi Taarruz helikopterlerinin deniz için olan bir versiyonundan talep etmesi (zaten böyle bir çalışma olacak), hatta mümkünse Hürkuş gibi platformların deniz için olan versiyonlarını yine talep etmesi gerekir. Bunun yanında yine Anti-Denizaltı gibi uçaklarımızın da sayısının ve çeşidinin artması için çalışmaların yapılması gerek. Belki bazılarına bunlar fazla gelebilir ancak ülkemizin bulunduğu konum itibariyle emperyalist bir devlet kadar olmasa da deniz gücünü oldukça yüksek tutmaya çalışması gerekmektedir.
Bu anlamda şuan somut çalışmalar yapılmaya, gerekli adımlar atılmaya başlandı. Bunlardan en bilineni TAI tarafından geliştirilen ANKA insansız hava aracının Blok B versiyonu olan ANKA-B’nin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı hizmetine alınması oldu. Deniz Kuvvetlerimiz planlanana göre toplam 12 adet ANKA-B platformuna sahip olacak. Bununla beraber Silahlı İnsansız Hava Aracı ihtiyacına yönelik olarak da Baykar firması tarafından geliştirilen BAYRAKTAR-TB2 SİHA’lardan toplam 10 adet tedarik edilmesi planlanıyor. Ayrıca ANKA-S ile de ilgileniyor. Bunların da yanında hiç şüphesiz ki çok dikkat çekici olan çok önemli bir tedarik planı daha var. Geçtiğimiz haftalarda Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız, TCG-ANADOLU gemisinin duruma göre üretilmesi planlanan ikizi TCG-TRAKYA’nın zaman kaybedilmemesi için şimdiden inşa sürecine girmesini ve bu gemilerde kullanmak üzere 32 adet F-35B savaş uçağının temin edilmesini ilgili makamlardan resmi olarak talep etti. Bu talep yerine getirildiği takdirde Deniz Kuvvetleri (bildiğim kadarıyla) tarihinde ilk defa muharip bir tayyareye sahip olmuş olacak. Böyle bir platformun Türk Deniz Kuvvetleri için kuvvet çarpanı olabileceğinin farkına varmak lazım. Zira bu iş için seçilen uçak şuanda içerdiği teknolojiler hasebiyle dünyada muadili bulunmayan F-35B savaş uçağı.
Burada aslında daha önce herhangi bir muharip hava unsuru kullanmayan bu konuda tecrübesi bulunmayan bir kuvvetin olaya 5. Nesil bir uçakla dahil olması tartışılabilir, zira F-35 savaş uçakları lojistik anlamda Hava Kuvvetlerimize bile alışılmışın dışında bir idame anlayışı kazandıracak bir platform. Bu açıdan baktığımızda aslında bu konuda çekincesi olanların kafasında ki düşünce kulağa gayet mantıklı da geliyor fakat bana göre bu işin öyle veya böyle bir yerden başlaması gerekiyor.
Şimdi eğer muharip bir hava unsurunun idamesi bu kadar önemli ve yapması zor bir şeyse o zaman bırakalım uçağa Hava Kuvvetleri, helikopterlere ise Kara Havacılık baksın dersek ne olur? Bu teoride güzel bir çözüm gibi gelse de maalesef uygulama da pek güzel sonuçlar doğurmayacaktır. Neden? Çünkü Kıbrıs Barış Harekâtında acı bir şekilde tecrübe ettiğimiz üzere kuvvet komutanlıkları arasında iletişim eksikliği olabilir ve bu eksiklikler maalesef çok büyük ve acı kayıplara sebep olabilir. Bilmeyenler için: Kıbrıs Barış Harekâtında Deniz Kuvvetleri ile Hava Kuvvetleri arasında ki bir iletişim eksikliği neticesinde TCG-Kocatepe muhribimiz yine kendi savaş uçaklarımızın saldırısıyla batırılmış olayda 54 şehit vermemize sebep olmuştur… Eğer bu olayda örneğin Deniz Kuvvetlerimize bağlı Muhrip uçaklarımız olmuş olsaydı belki de Hava Kuvvetleri ile hiç temasa geçmeden Deniz Kuvvetleri kendi içinde gereken yere gereken saldırıyı yapabilir, kendi gemilerini kolaylıkla ayırabilir ve acı olaylara mahal vermeyebilirdi. Unsurlar her ne kadar aynı gemi içerisinde görev yapacak olsa da, her ne kadar örneğini vermiş olduğum olayla benzerlik arz etmiyormuş gibi dursa da Silahlı Kuvvetler gibi oldukça girift yapıya sahip bir toplulukta bu tarz iletişim eksiklikleri meydana gelebiliyor ve sonuçları kötü olabiliyor.
Özetle bu yüzden Deniz Havacılığa gereken önemin en kısa zamanda verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şunun hayalini bir kurun: Hava, Kara ve Deniz Kuvvetlerinin katılımıyla bir tatbikat yapıyoruz ve Hava Kuvvetlerine bağlı F-35A savaş uçakları ile Deniz Kuvvetlerine bağlı F-35B savaş uçakları kol uçuşu yapıyor… Hayali bile çok güzel olan bir şey bu. Umarım bu alanda planlanan projeler sürdürülür ve yakın zamanda daha somut adımlar atılmaya başlanır.
Abdullah Bekci / SavunmaSanayiST.com