F-35 Ambargosuna Karşı Neler Yapılabilir?

Roketsan-ATMACA-Banner

(Bu içerik SavunmaSanayiST.com’a aittir. Kaynak belirtilmeden kullanılması halinde hak talebinde bulunulacaktır.)

Son günlerde iyice gerilen ve belki de biraz daha ilerlemesi halinde kopma noktasına gelecek Türkiye-ABD ilişkileri biz savunma sanayii ve askeri teknoloji takipçilerini de yakından ilgilendirmeye devam ediyor. Zira ABD senatosu ve temsilciler meclisi, içerisinde Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının teslimatının durdurulması ve bu uçakların Türkiye’ye verilmesini yasaklayan maddeleri de içeren yasa Başkan Trump’a sunuldu ve bu yasanın veto edilmesine pek ihtimal verilmiyor.

STM Banner

Öncelikle bugüne kadar F-35’lerin teslimatında herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağını tahmin eden bizlerin tahminlerimizde yanıldığımızı kabul etmemiz gerekiyor. Şahsen olayların bu kadar ilerlemesine pek ihtimal vermiyor, bir şekilde orta yol bulunup, tarafların çıkarlarını gözeterek daha uzlaşıcı bir yol izleyeceğini tahmin ediyordum. Bunun önemli bir dayanağı da başta Cumhurbaşkanı ve yetkili diğer mercilerin devamlı suretle “Türkiye projenin önemli bir ortağı, uçakların teslimatında bir sorun olmayacak” minvalinde yaptığı açıklamalardı. Gel gelelim şuan ise maalesef Türkiye’ye yalnızca F-35’in teslim edilmemesi değil, F-35’in yanında Ah-1 Cobra, F-16 Savaşan Şahin, CH-47 Chinook ve UH-60 Sikorsky tipi askeri platformlarının teslim ve yedek parça temini konusunda bile bir ambargo uygulanacağından bahsediliyor. Uzun süreli bir ambargoda F-35 almak şöyle dursun, başta F-16’lar olmak üzere bu saymış olduğum platformların idamesinde oldukça zorlanacağımız ve belki kara borsa işlerine girişeceğimiz ise “görünen köy” diye başlayan atasözümüzü bize tekrar hatırlatıyor.

Hava Kuvvetlerimizin ve Deniz Kuvvetlerimizin planlarını F-35’e göre kurduğunu ve böyle bir ambargoda maalesef büyük zorluklar yaşayacağımızı daha önce yazdığımız yazılarımızda belirtmiştik. Yazımızın başının gayet iç karartıcı olduğunun farkındayız. İç karartıcı bir yazı yazmayı tabii ki bizde istemiyoruz lakin içerisinde bulunduğumuz konjonktür bizi böyle yazılar yazmaya zorluyor.

Yine de bu iç karartma olayını bir kenara bırakırsak biz bilgimiz dâhilinde, resmileşen ve uzun sürecek bir ambargo’da neler yapılabilir bunları anlatmaya çalışalım:

Trump yasayı onayladığı takdirde hemen Dassault Rafale, Eurofighter Typhoon ve JAS-39 Gripen savaş uçakları için teklifler istenmeli ve buradan gelecek sonuca göre seçim yapılmalı. Önümüzde teklif olmadığı için biz şuan ne dersek yalan olur o yüzden şu uçak olsun diyemiyoruz. Ancak tabii ki şartlarımıza uyan bir tercih yapmalıyız. Bu şartlar kısaca Türkiye’nin ürettiği silah sistemleri ve harici diğer yardımcı sistemlerin alınacak uçakta sorunsuz olarak kullanabilmek için entegrasyon konusunda bir kısıtlama olmaması, sınırsız yedek parça erişimi, modernizasyon projelerinden faydalanma ve tabi uygun birim maliyeti olarak özetlenebilir. Bu şartların karşılanabilirliğine göre bir tercih yapabiliriz.

Eğer Avrupa’da Türkiye’ye uçak vermeyi reddederse bu defa farklı bir girişimde bulunabiliriz. Başlangıç olarak aslında yukarıda yazmam gereken fakat buraya sarkan bir Hürjet konusuna değinmek istiyorum. Türkiye şuan özellikle F-16’ların ömrünü uzatmak için ivedilikle Hürjet projesine hız vermeli. Tabi şu kadar zaman içerisinde yapılsın demek gibi bir lüksümüz yok fakat ne kadar çabuk o kadar iyi olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle yakın hava desteği (CAS) dediğimiz görev tipinde ve terör örgütüne ait hedeflerin vurulmasında F-16 yerine Hürjet kullanmaya başladığımızda operasyon maliyetlerini gayet iyi bir oranda düşüreceğimiz ve artık daha da önemlisi F-16’larımızın gövde ömürlerinden tasarruf edebileceğimizi söyleyebiliriz. Türkiye şuandan itibaren Hürjet başta olmak üzere, Akıncı TİHA, ATAK-2 ve Hürkuş-C gibi platformların çalışmalarına hız vermeli ve bununla beraber Hisar hava savunma projelerine de son sürat devam etmeli. Bu projeler sayesinde en azından F-16 savaş uçaklarımızın ömründen büyük oranda tasarruf gerçekleştirebilir ve terör operasyonlarından ziyade Türkiye karşıtı ülkelere karşı konsantre olmasını sağlayabiliriz. Bunlar kısa süreli bir ambargo için ideal bir çözüm olsa da uzun süreli bir ambargo için yeterli bir adım değil maalesef.

İşte burada o az önce bahsettiğim girişim üzerine düşünülebilir ve çalışmalar yapılabilir. Bu girişim aslında çoğumuzun aklına gelen T-129 ATAK Helikopterinde olduğu gibi hazır bir platform üzerine yerli aviyonik sistemler geliştirerek, boş halde alınan hazır tasarımlı platformu bu yerli olarak geliştirilen sistemlerle donatmak. Böyle bir teklife yanaşan olur mu? Bence Rusya ve Çin tarafı nispeten eski model olan J-10 tipi, Mig-29 tipi veya Su-27 tipi uçaklarla bu işe yanaşabilir. Tabii ki bu işin mali boyutunu ve teknolojik olarak kısa-orta vade için çözüm olup olamayacağını elimizde net bilgiler olmadan tasdikleyemez fakat şartların uygun olduğu bir senaryo üzerinden çözüm önerimize devam edersek, Türkiye bu saymış olduğum uçak tiplerinden veya daha farklı bir tanesinin üzerinde karar kılıp, ATAK projesinde olduğu gibi lisans hakkı alıp, radarından görev bilgisayarına, aviyonik sistemlerinden diğer donanımlarına yerli olarak üretip, tabir-i caizse içi boş olarak aldığı uçağın içini bunlarla doldurabilir. Peki, bu iş gerçekten olur mu? ATAK Projesi nasıl olduysa bu da üzerinde çalışıldığı takdirde bal gibi olur.

Yalnız burada şöyle bir konunun defaatle altını çizmek gerekiyor: Türkiye ihtiyacı kısa ve orta vadeli olarak düşünmeli ve buna göre adımlar atmalı. Yani başlarda her şeyde %100 yerlilik beklememeli. Üretilmesi veya geliştirilmesi güç olan bileşenleri mümkün mertebe ilk aşamada üretmekle uğraşmadan hazır alıma yönelmeli. Bu motor olabilir veya herhangi başka bir şey olabilir. Burada dikkat etmemiz gereken şey seçimimiz acil ihtiyacımızı karşılamalı ve aynı zamanda gelişime açık olmalı. Yani motorunu bugün dışarıdan alırken, yarın yeri ve zamanı geldiğinde yerli üretim olan bir motoru da takabilmeliyiz. Fakat altını çizdiğim gibi daha projenin başından, misal “ille de yerli motor olacak” diye tutturmamalıyız. Çünkü böyle yaparsak şuan bizim için en kıymetli olan şeyi yani zamanı kaybederiz. Olası bir savaş uçağı ambargosunda bu yöntem bize 4. Nesil belki 4,5. nesil bir yerli ve milli uçak kazandırır. Üstelik MMU projesi içinde elbette katkıları olur.

Diğer devletler 6. Nesil ile uğraşırken 4. Nesil uçak yapmak birilerine belki saçma gelebilir fakat bizim bu yöntemi zaten mecburiyetten dolayı seçtiğimizi de göz ardı etmemek lazım.

Dolayısıyla uygun sayılacak bir bütçeyle ve uygun sayılacak bir zaman diliminde yapılması öngörüldüğü takdirde bu yöntem (en azından bana göre) gayet tercih edilebilir bir yöntem. Bu kıstasları rakamsal olarak merak edenler için şöyle örneklendirebiliriz: En geç 2020’li yılların sonlarına yakın operasyonel olması yani 2027-2028 yıllarına doğru operasyonel olması ve olabildiğince düşük bütçeli olması. (Bütçe kısmında sayısal olarak ne desem yalan olur o yüzden ne kadar az o kadar iyi demekle yetindim.)

Bu yöntem tercih edilirse ve proje nihayete ererse sonuçlar ne olur? Türkiye ne kazanır?

Bu yöntem sayesinde Türkiye yukarıda da yazdığım gibi 4. veya 4,5. nesil yerli ve milli bir uçak kazanır. Bu projeden kazanılan bilgi birikim ile TF-X projesinin ayakları yere daha sağlam basar. 2020’li yılları takiben 2030’lu yıllar başka senaryolara göre çok daha rahat geçer. İleride bu uçaklar üzerinde yapılacak değişiklikler sayesinde çok daha gelişmiş uçaklarda elde edilebilir. Ve vesaire olarak belirtebileceğimiz başka kazançları da olur.

Peki, bu yöntemde tutmadı? Kimse bu teklife yanaşmadı veya herhangi başka bir sebepten dolayı proje nihayete ermedi ve iptal edildi. O zaman ne yapabiliriz? Uçaksız mı kaldık?

Hayır, işte bu noktada her zaman zorluğunu dile getirdiğimiz Rus veya Çin uçaklarına talim olmamız gerekecek. “Rus Uçakları Neden Tercih Edilmiyor?” başlıklı makalemizde NATO sistemine oldukça ters yapıda olan bu uçakların, envanterine 60 yıldan daha uzun süredir ABD üretimi dışında muharip uçak girmeyen bir ülkeye nasıl zorluklar çıkarabileceğini anlatmıştık. Tekrar olmaması için artık burada bu konuyu işlemeyeceğiz. Fakat hiçbir ihtimalin gerçekleşmediği, hem ABD’den ambargo yediğimiz, hem Avrupa’dan ambargo yediğimiz, hem de yerli üretim yapmak için kendimize ortak bulamadığımız bir senaryoda denize düşen yılana sarılır mantığı ile bu seçeneğe yönelmek durumundayız.

Bu durumda işin gerçek bir mecburiyet olduğunu zaten yukarıda yazdığım için bu seçeneği detaylandırmayı gerek görmüyorum. Rusya’nın veya Çin’in, Avrupa uçakları için belirttiğim şartların aynısını karşılayan veya karşılamaya nispeten daha yakın olan hangi platformu teklif ederse ona tamah etmek zorundayız.

Akıllara gelmesi muhtemel olan birkaç soruyu da cevaplayalım ve bu egzajere analizi sonlandıralım:

Neden Rus veya Çin uçaklarını hazır alım seçeneğinden önce yerli ve milli üretim projesine yöneldim?

Çünkü zaten doğrudan Rus veya Çin üretimi bir uçak aldığımız takdirde bu uçakları operasyonel hale getirene kadar geçecek süre ve maliyetin hemen hemen bu projeye denk olacağını düşünüyorum. Hazır alım yapmaktansa lisans almak suretiyle yerli üretim yapmak bana daha mantıklı geldi.

TF-X projesi bu planların neresinde?

TF-X açıklanan tarihlere bakarak yaklaşık 15 yıl sonra tamamlanacak bir proje. 2026 yılında ilk uçuşun yapılması ve 2033 yılı gibi seri üretime girmesi planlanıyor. Eğer her şey yolunda giderse 2030’lu yılların orta ve son bölümüne doğru Milli Muharip Uçağımız TF-X’i Türk Hava Kuvvetleri envanterinde görebiliriz. Aksi bir olay yaşanması halinde ise bu tarih ileriye doğru ertelenecektir. Takvimin geri çekilmesi ise pek olası değildir. İlk defa jet motorlu bir uçak üzerine çalışan bir ülke olarak Türkiye zaten İngiltere başta olmak üzere başka devletlerden teknik destekler almaktadır. F-35’in iptal edilmesi gibi bir durumda ise bir şekilde bu takvim öne çekilmeye çalışılsa bile en fazla 1 sene veya 2 sene öne çekilebilir. Yani merak edenler için: ne kadar acele edilse de 2023 yılında falan seri üretime geçemez.

Dolayısıyla 2020’li yılların sonuna doğru F-16’larımızın ömrü tükenecek, F-35’de gelmediği için uçaksız durumda kalma ihtimalimiz yükselecektir. MMU 2035’den sonra ki yıllar için envanterde olarak düşünülmelidir. Şuan 2035’e kadar bizi götürecek planlar üzerine çalışılmalıdır. Bunlarda yukarı da belirttiğim gibi F-16’ların üzerinden mümkün olduğunca fazla yük azaltmak üzerine olmalı ve uçak ihtiyacı konusunda pratik başka çözümler geliştirilmelidir.

F-35’e ambargo uygulanmadığı takdirde bütün problemleri bir kenara bırakabilir miyiz?

Hem evet, hem hayır. Evet, çünkü şuanda üzerinde konuştuğumuz konuları hiç konuşmaya gerek bırakmıyor. Hayır, çünkü farklı makalelerimizde de belirttiğimiz gibi görev tanımı gereği farklı tip uçaklara ve teknolojilere de ihtiyacımız olduğu söylenebilir.


Yazar: Abdullah Bekci     Kaynak: SavunmaSanayiST.com

TUALCOM Gif Baner   Sarsılmaz

2 Yorum

Mehmet için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu