Rusya Federasyonu’nun savunma sanayii ithalat ve ihracatından sorumlu aracı kuruluş Rosoboronexport ile T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı arasında, Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi Projesi kapsamında imzalanan sözleşmeyle tedarik edilen S-400 hava savunma sisteminin teslimatına 12 Temmuz’da başlanmıştır.
Kargo uçakları vasıtasıyla S-400 hava savunma sistemine ait bileşenlerin Akıncı/ Mürted Hava Üssüne nakledilme görüntülerinin taraflarca servis edilmesiyle birlikte de gerek Türkiye gerekse de Amerika Birleşik Devletleri nezdinde çeşitli tartışmaların fitili ateşlenmiştir. Siyasi, askeri, iktisadi, stratejik ve tarihsel pek çok boyutu olan bu tartışmalara tam manasıyla hakim olabilmek, sürecin aşama aşama ele alınmasıyla mümkündür.
Türkiye’nin S-400 alımına giden olaylar zincirinde ilk olarak; uzun menzilli hava savunma sistemi ihtiyacının karşılanması amacıyla, Haziran 2006 tarihli Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) kararı uyarınca T-LORAMIDS (Turkish Long Range Air and Missile Defence System/ Turük Uzun Menzilli Hava ve Füze Savunma Sistemi) projesi başlatılmıştır. Toplamda 12 bataryalık alım yapılmasını öngören proje için T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı ya da o dönemki adıyla Savunma Sanayii Müsteşarlığınca, Nisan 2009’da bir teklife çağrı dokümanı yayımlanmıştır.
Dokümanın yayımlanması sonrası, 2010’ da Çin Hak Cumhuriyeti FD-2000, Amerika Birleşik Devletleri Patriot, Rusya Federasyonu Antey 2500 ve Fransa ile İtalya da SAMP/T teklifiyle projeye katılım göstermiştir. Takiben, Eylül 2013’te gerçekleştirilen Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısında, Çin tarafıyla sözleşme görüşmelerine başlanması kararlaştırılmıştır; fakat bu ilk karar NATO ile Türkiye arasında, halihazırda Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alınması dolayısıyla yaşana benzer bir gerginliğin vuku bulmasına sebep olmuştur. En nihayetinde de Çin ile sözleşme görüşmeleri 2015 yılında tıkanmış ve aynı yıl alınan SSİK kararıyla proje iptal edilmiştir.
Çin’den FD-2000 alma kararının iptal edilmesi sonrası, acil ihtiyacın karşılanması amacıyla, Ekim 2016’da Rusya Federasyonu ile S-400 sistemi için görüşmelere başlanmıştır. Hava soluyan tehditler ile taktik balistik füze tehditlerini önlemek üzere geliştirilmiş bir hava savunma füze sistemi olan S-400’ün mimarisine bakılırsa; standart bir S-400 sistemi, bir adet 30K6E komuta kontrol sistemi, altı adet 98ZH6E havadan satha füze aracı ve bir adet de 30Ts6E ikmal sisteminden oluşmaktadır. Bu sistem mimarisi içerisinde 91N6E ve 92N6E radarları da görev yapmaktadır.
Rosoboronexport tarafından açıklanan resmi verilere göre S-400’ün hedef tespit menzili 600 kilometredir. Angajman menzili olarak ise hava soluyan tehditler için 250, balistik füzeler için 60 km maksimum menzil belirtilmesine karşın; sistemde 48N6E, 48N6E2, 48N6E3, 40N6E, 9M96E ve 9M96E2 adında farklı füzeler kullanılabilmektedir. Sayılan füzelerin de menzil değerleri birbirinden farklıdır.
Belirtilmelidir ki Rusya tarafından benimsenen bu konsept ile ülkemizin hava savunma birlik yapılanması da farklı olup, henüz Türkiye’nin S-400 sistem mimarisi resmi olarak açıklanmamıştır. Dolayısıyla batarya ve sistem kavramlarının yapılanmasının farklı olması muhtemeldir.
Vurgulanması gereken önemli bir nokta ise acil ihtiyacın karşılanması sonrası, Türkiye’nin uzun vadedeki hava savunma sistemi ihtiyacı için Savunma Sanayii Başkanlığı öncülüğünde, birden fazla projenin yürütülmekte olduğudur. Bu çalışmalardan bir tanesine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ocak 2018’de Fransa Cumhuriyeti’ne gerçekleştirdiği ziyaret esnasında; ASELSAN ve ROKETSAN ile Fransız- İtalyan konsosiyumu EUROSAM arasında imzalanan “Uzun Menzilli Hava ve Füze Savunma Sistemi Tanımlama Çalışması Anlaşması”yla start verilmiştir. Anlaşmanın kapsamı ise gelecekte ortaya çıkması muhtemel ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak bir hava savunma sisteminin geliştirme ve üretim hazırlıklarının, takip eden 18 ay içerisinde yapılmasıdır. Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir’in, Mayıs 2019’da katıldığı bir televizyon programında verdiği bilgilere göre de taraflar çalışmalarına devam etmektedirler.
İlaveten Savunma Sanayii Başkanlığınca sosyal medya üzerinden, Türk savunma sanayiinin hava savunma sistemleri alanındaki çalışmalarını özetleyen bir infografik, 2018 yılında yayımlanmış ve böylelikle kimi projeler ilk defa duyurulurken, kimi projelerin de varlığı doğrulanmıştır. Bahsi geçen projelerin isimlerinin kısaca Hisar U, GUMS, Hisar G+, Göktuğ Mühimmatlı Hisar, Türk Demir Kubbe, Hisar Nokta ve Hisar- Üs/Liman şeklinde sıralanması mümkündür.
NASAMS (Norwegian National Advanced Surface to Air Missile System/ Norveç Gelişmiş Ulusal Satıhtan Havaya Füze Sistemi) benzeri bir yaklaşıma sahip olan Göktuğ Mühimmatlı Hisar ve Türk Demir Kubbe gibi projelerde, sistem mimarisi içerisinde mevcut komponentlerden azami ölçüde yararlanıldığı da dikkat çekmiştir.
Bizatihi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir tarafından “Siper” adında bir uzun menzilli hava savunma sistemi projesinden bahsedilmekle beraber, büyük olasılıkla bu isim yukarıda sayılan projelerden bir tanesine verilmiştir.
Türkiye’nin S-400 tedarik kararı alması sonrası, Patriot satışına yönelik Amerika tarafında da somut adımlar atılmaya başlanmıştır. Bu çerçevede Amerikan Savunma Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatınca (DSCA/ Defense Security Cooperation Agency) Türkiye’ye Patriot PAC-3 satışına yönelik bir karar, Aralık 2018’de gerekli sertifikasyon sağlanarak Kongre’ye sunulmuştur. Yayımlanan duyuruda ise satışın kapsamı 4 adet AN/MPQ-65 radarı, 4 adet komuta kontrol istastonu, 20 adet M903 lançeri, 80 adet MIM-104E GEM-T füzesi, 60 adet PAC-3 MSE füzesi ve çeşitli destek ekipmanları şeklinde sıralanmıştır. Anlaşma bedeli ise 3,5 milyar Amerikan doları olarak duyurulmuş fakat sonrasında, ne Türkiye’den ne de Amerika Birleşik Devletleri’nden satışın gerçekleşeceğine dair herhangi bir kesin açıklama yapılmamıştır.
Aslen ilginç olan nokta ise tüm bu süreç içerisinde Türkiye’nin argümanı, S-400 alım kararı verilene kadar Amerikan tarafının Patriot satışı gerçekleştirilmeye yanaşmadığı şeklindeyken; 2019 G20 Osaka Zirvesi’nde Amerikan Başkanı Donald Trump da bu argümanı desteklemiş ve Obama yönetiminin Patriot satışına izin vermediğini dillendirmiştir.
Türkiye’nin S-400 alımı dolayısıyla oluşan gerginlik ortamında, Amerikan tarafının atacağı dillendirilen adımlardan bilhassa iki tanesi, savunma ve havacılık sanayii açısından önem arz etmektedir. Bunlardan biri F-35 projesinde Türkiye’nin mevcudiyeti, diğeri ise CAATSA (Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act/ Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) yaptırımlarıyla ilgilidir.
İlk olarak F-35 projesine katılım ele alınırsa; Türkiye F-35 projesinin ilk yıllarından bu yanan önemli bir paydaşı olmuş ve 1999 yılında kavramsal gösterim, 2002 yılında sistem geliştirme ve gösterim, 2007 yılında da üretim, destek ve sürekli iyileştirme süreçlerine dahil olmuştur.
Çok uluslu endüstriyel bir yapıya sahip olan F-35 projesinde Amerika Birleşik Devletleri ana tedarikçi konumundadır. Onu, birinci seviye tedarikçi Birleşik Krallık takip etmektedir. 2. Seviye tedarikçi kategorisinde Hollanda ile İtalya bulunurken; Türkiye ise Kanada ve Avustralya gibi ülkelerle birlikte 3. Seviye tedarikçidir. Projede endüstriyel olarak var olmayıp, sadece doğrudan alım yapan ülkeler de mevcuttur.
Türkiye için üretilen AT-01 kuyruk numaralı ilk F-35 uçağı 10 Mayıs 2018’de ilk uçuşunu gerçekleştirmiş ve aynı yılın Haziran ayı içerisinde de söz konusu uçağın teslimatı, Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılmıştır. Türkiye’nin tedarik planı; ilk uçakların eğitim amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde geçici olarak konuşlandırılmasını, Kasım 2019’dan itibaren de teslim edilen uçakların Türkiye’ye intikal etmeye başlamasını öngörecek şekilde geliştirilmiştir.
Türkiye’nin S-400 alım kararıyla birlikte ise Amerika Birleşik Devletleri’nde Türkiye’ye F-35 satışının engellenmesi ve CAATSA (The Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act/ Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) yaptırımlarının uygulanmasına yönelik girişimler başlamıştır.
Önce Nisan 2019’da Türkiye’ye F-35’ler ile ilgili sistemlerin sevkiyatının durdurulduğu ve ardından da Haziran 2019’da eğitim için Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan personelin eğitimlerinin durdurulduğu haberleri basına yansımıştır.
En nihayetinde ise Türkiye’ye S-400 teslimatlarının başlamasının ardından, 17 Temmuz’da Beyaz Saray tarafından Türkiye’nin F-35 projesinden çıkartılacağı kesin bir dille açıklanmıştır. Yapılan açıklamada Türkiye ile aktif olarak çalışılmaya devam edildiği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye ile stratejik iş birliğine önem verildiği de kaydedilmiştir. CAATSA yaptırımlarına dair herhangi bir bilgi ise verilmemiştir.
Amerikan Başkanı Donald Trump tarafından yapılan açıklamalarda da henüz CAATSA yaptırımlarına yönelik olarak Amerikan tarafının bir yol haritası çizmemiş olduğu görülmektedir. Bu durum üzerinde Amerika Birleşik Devletleri’nin NATO’nun güney kanadının zayıflamasıyla ile ilgili çekinceleri etkili olabileceği gibi; endüstriyel, askeri ve finansal pek çok önlemi içeren geniş bir program olan CAATSA’nın planlama aşamasından kaynaklanan herhangi bir gecikme de söz konusu olabilir.