F-35’lerin akıllarda soru işareti bırakan bir diğer konusu ise ALIS olarak kısaltılan Otonom Lojistik Bilgi Sistemi. Sistemin amacı çeşitli kaynaklarda F-35 savaş uçaklarının harbe hazır halde kalmalarını sağlayacak, gerekli lojistik hattın ve yedek parça temininin dünya geneline yayılmış bir internet ağı ile otonom şekilde oluşturulmasını sağlamak olarak anlatılıyor. Bu süslü anlatım her ne kadar kulağa hoş gelse de esasen bu sistem uçağı tamamen ABD’ye bağımlı hale getiriyor ve ABD’nin çıkarlarına ters bir amaçla kullanılma imkanını oldukça düşürüyor.
Aslında baktığımız zaman F-35’lerin geliştirilme amaçlarından birinin de bu olduğunu görüyoruz. İlk olarak JSF – Müşterek Taarruz Uçağı adıyla başlayan projede amaç ABD ve ABD’nin müttefiği olan ülkelerin envanterinde bulunan ve artık eskimeye başlayan savaş uçaklarını bu yeni üretilecek uçaklarla yenilemek ve bununla beraber ABD ile yapılacak ortak operasyonlarda daha yüksek seviyede bir koordinasyon sağlayacak ortak bir platform geliştirmekti.
İşte ALIS sistemi böyle bir platform için özel olarak geliştirilmiş bir sistem. Sistemin amacı yukarıda söylediğimiz gibi süslü bir şekilde lojistik ihtiyaçları otonom şekilde gidermek ve uçağın faal halde tutulmasını sağlamak olarak açıklanmasına karşın özellikleri ve yapabilecekleri yalnızca bunlardan ibaret değil.
ALIS, uçak henüz yere inmeden yani daha havadayken uçakta değişmesi gereken bir parçanın veya aksamın olup olmadığını kontrol eder ve eğer böyle bir durum varsa o parçayı veya aksamı tespit edip değiştirilmesi gerektiğini yerde ki kontrolör sistemlere aktarır. Bununla beraber aynı bilgileri ABD’de ki bilgi sistemlerine de gönderir. Yani ABD anlık olarak uçakta değişmesi gereken parçadan haberdar olmuş olur. Bu kulağa hoş gelmese bile yine de çok kafaya takılacak bir mesele gibi durmuyor olabilir. Ki ALIS’in yapabileceklerinin yanında bu zaten hiçbir şeydir. ALIS bu özelliği ile ülkelerin ABD’ye bağımlı kalmadan yedek parça üretmesinin ve stoklamasının da önüne geçmektedir. Zira parça ihtiyacı olduğu anda ALIS üretici firma Lockheed Martin ile otomatik olarak iletişime geçmekte ve yedek parça talebinde bulunmaktadır. Bu parça kullanıcı ülkede üretebilecek bir parça olmasına karşın ALIS sayesinde parçanın ABD’den ithal edilmesine mecbur kalınacaktır. Buna da bağlı olarak ülkelerin envanterinde bulunan yedek parça veya yedek aksam sayıları gerçek zamanlı olarak yani an be an ABD tarafından bilinecektir.
(Sanırım bazılarımızın gözünde ki “mükemmel uçak F-35” bakış açısı biraz değişmeye başlamıştır.) ALIS’in sebep olabilecekleri bunlarla da sınırlı kalmamaktadır. Ne zaman hangi parçanın değişmesi gerektiğini bilen ALIS, bu sayede farklı ülkelerin envanterinde bulunan F-35 savaş uçaklarının harbe hazırlık oranını da otomatik olarak öğrenmekte ve bu bilgileri anında ABD’ye göndermektedir.
Harbe hazırlık oranı ki bir hava kuvvetinin kesinlikle en mahrem noktalarından bir tanesidir. Bilmeyenler için “harbe hazırlık oranı” kısaca: bir savaş uçağının savaşmaya ne kadar hazır olduğunu belirten bir orandır. Uçağın yedek parça ihtiyacından yapılan bakımın seviyesine, üzerinde bulundurduğu parça ve aksamların en son ne zaman değiştiğine göre değişen bu oranın her daim yüksek olması gerekmekle birlikte dönem dönem bu oranlarda düşüşler meydana gelebilir. Hava kuvvetleri ise bağlı olduğu ülke içinde bile bu oranlardan herhangi bir şekilde bahsetmez. Zira bu bilgilerin gizli tutulması gerekmektedir. Zaten sizlerde takdir edersiniz ki bir savaş uçağının o an ki savaşabilme kabiliyeti yalnızca birincil kullanıcının bilgisi dahilinde olması gereken bir husustur.
Bunlar ALIS’in resmi olarak yapabildiği şeyler. Birde tüm bunların dışında ALIS’in bir diğer özelliği olarak görev planlamalarına yapay zeka ile destek sağlayabileceği de söylenenler arasında. Bu da yine ABD’nin, uçağın çıktığı görevde hangi misyonları yerine getireceğine, hangi mühimmat tiplerinin uçakta yüklü bulunduğuna, nereye gideceğine, hangi irtifada hangi hızla seyredeceğine dair olan bilgilere erişebilmesi anlamına geliyor.
Bununla bağlantılı olarak ortaya atılmış bir diğer iddia ise ALIS’in bunlardan da ibaret olmadığı, aslında ALIS’in uçakta ki tüm sistemlerle iletişim halinde olduğu ve bu sayede örneğin motorun o an kaç devirde çalıştığı, yakıtın ne kadar kaldığı gibi birçok detay bilgiye de erişebileceği ve bu bilgileri ABD’ye gönderebileceği yönünde.
Resmi olarak ALIS sisteminin getirdiği dezavantajlarda bile çok büyük güvenlik zafiyetleri varken gayri resmi olan bilgilerde geçen dezavantajlar –şayet doğru ise- F-35’in resmen başka ülkelere kiralık verilmiş birer ABD uçağı olduğunu bize gösteriyor.
Konuya fazla hakim olmayanlar için meydana gelebilecek güvenlik açıklarını biraz daha detaylı anlatalım:
ALIS sayesinde yedek parça/aksam temininin otonom olmasına karşın ABD’nin alacağı bir kararla bu lojistik hat sekteye uğrayabilir. ABD’nin olası bir ambargo kararında ALIS kanalından bize ulaşan yedek parçaya ambargo uygulandığı takdirde uçakları faal halde tutmak oldukça zor olabilir. Bununla beraber yine benzer şekilde çeşitli yazılım güncelleştirmelerinden de mahrum bırakılabiliriz. Bu da uçağın savaşma potansiyelini düşürebileceği gibi daha ileri çapta parça veya güncelleme eksikliğinden ötürü uçağı havalanamayacak kadar zor bir duruma getirebilir.
Uçağın havadayken bile anlık birçok kritik bilgisinin ABD tarafından bilinmesi başlı başına zaten bir güvenlik sorunu. Bununla alakalı daha kötü bir nokta ise ABD’nin olası bir savaş durumunda bu bilgileri başka ülkelere vermeyeceğine dair bir garanti yok. Yani diyelim ki ABD’nin çıkarlarına ters olacak bir savaşa girdik. Bu savaşın doğrudan ABD ile olmasına gerek yok, sadece ABD’nin çıkarına ters düşmesi yeter. ALIS sayesinde ABD bizim düşmanımıza uçağın o an hangi irtifada olduğunu, hangi mühimmatın yüklü olduğunu, hangi hızla seyrettiğini, nereyi vuracağını vs. söyleyebilir.
Bu bilgileri ABD bir başka ülkeye vermese bile en nihayetinde bir çeşit internet ağı üzerinden gerçekleşen bu haberleşmeye siber saldırılarla müdahale edilebilir ve yine birçok ülkeye ait birçok kritik bilgi 3. ülkelerin/şahısların eline geçebilir.
İşte yazımızın başlarında belirttiğimiz F-35’in karanlık yüzü bu şekilde. Yani F-35 maalesef o kadar da masum bir uçak değil. ABD’ye her anlamda tam bağımlı bir uçak. Oluşabilecek potansiyel güvenlik tehditleri nedeniyle ABD’nin çıkarları dışında veya daha açık bir dille ABD’nin izin vermediği bir operasyonda faydalı şekilde kullanmamızın neredeyse imkânsız olduğu bir uçak.
Fakat yine de şunu kabul etmek gerekiyor ki tüm negatif özelliklerine rağmen F-35 öyle veya böyle bize faydası olacakta bir uçak. Türkiye’nin potansiyel tek düşmanı Yunanistan, İsrail veya ABD değil. Rusya, Mısır, İran, Suriye gibi ülkelerde ülkemizin potansiyel diğer düşmanları. Evet İsrail’e karşı F-35’leri kullanmakta çok büyük sorunlar yaşayabiliriz ancak İran, Rusya, Suriye gibi ülkelere karşı F-35’ler bizim için tam bir kuvvet çarpanı olacaklardır. Ayrıca 5. Nesil savaş uçağı yapma gayreti içerisinde bulunan ülkemizin dış kaynaklı da olsa 5. Nesil bir savaş uçağına sahip olması (her ne kadar uçağın tüm sırlarına erişemeyecek olsak bile) kendi projelerimiz için rol modellik yapabileceği, izin verildiği ölçüde incelenip öğrenilenlerin örnek olarak uygulanabileceği de bir gerçek ve bizim adımıza bir avantaj.
Bunun için de zaten yazımızın başında linkini verdiğimiz yazımızda belirttiğimiz gibi Türkiye için en iyi çözüm F-35’den komplece vazgeçmek değil sipariş sayısını azaltmak, hava kuvvetlerinin vurucu gücünü F-35 üzerine kurmamak ve 3. Tip ABD yapımı olmayan fakat NATO standartlarına uygun bir savaş uçağının envantere girmesini sağlamak olmalı. Nitekim son zamanlarda yakinen görüldüğü üzere, ABD’ye bağımlı olmanın Türkiye için ne kadar büyük bir sorun olduğu gayet açık. Türkiye bugün ABD’den tüm yükümlülüklerini yerine getirdiği, tüm ödemelerini ve görevi olan tüm parça tedarik işlemlerini zamanında gerçekleştirmiş, kısaca yapması gereken her şeyi eksiksiz bir şekilde yapmış olan proje ortağı olduğu uçağı alamamanın eşiğine gelmiş durumdadır. Üstelik S-400 krizi bir şekilde çözüme kavuşsa dahi ABD’nin F-35’leri devamlı olarak bir tehdit kozu mahiyetinde kullanacağı da sarih bir şekilde belli olmaktadır. İşte bu kapsamda Türkiye olarak neden ABD yapımı bir uçak almamamız gerektiği rahatlıkla anlaşılabilir.
Özetle F-35, devrim niteliğinde teknolojilere sahip, oldukça gelişmiş, dünya havacılığında yeni bir dönemin miladı sayılacak, şuan için türünün tek örneği fakat tüm bunlara rağmen ABD’ye %100 bağımlı, kullanıcı devletten ziyade üretici devlet kontrolü altında olan, çok büyük güvenlik zafiyeti ve çok derin karanlık noktaları bulunan 5. nesil bir savaş uçağıdır. Halk tabiri ile azı karar, çoğu zarardır…
Yazar: Abdullah Bekci Kaynak: SavunmaSanayiST.com
kesinlikle dogru. neden hala eurofigther vs. siparis veripmis degil anlayamiyorum. ozellikle Çin’den savas ucagi satin alabiliriz.
malesef çinden uçak alamazsın, buda NATO standardı dışında ve çin daha yeni yeni uçak yapmaya başladı, eurofigther çok pahallı bir uçak f35 projesine girmeden önce eurofigther projesi değerlendirildi ama pahallı olduğu için ve birde politik açıdan f35 tercih edildi..
F35 yerine, muadili başka ülkede bulma şansımız var mı?
F-35 maalesef şuan dünya çapında muadili bulunmayan bir uçak.
Bu kadar sakincali ve nerdeyse hic bir sekilde bilgi kirintisi seklinde dahi teknoloji bilgisi verilmeyen bir ucagi almak bence hatalidir. Bu ucaga harcanacak para ile rus su-57 almak ve tfx projesine hiz vermek sanki daha iyi gibi.
Sipariş 30 adetle sınırlı kalmalı. 20 adet harrier. 50 adet gripen şimdilik idare eder.
Harrier şuan yalnızca ABD’de bulunuyor. Üstelik çok eski olmasından dolayı almamak almaktan daha tutarlı bir davranış olacaktır…
harrier üretimi 15 yıl önce durdu sen neyden bahsediyon ??
Kesinlikle doğru aynı şeyleri ben 1 yıl önce yazdım.Tek hatamız didişmek oldu sessiz kalıp derinden çalışmak daha iyi olurdu idiaalaşmak her iki tarafada geri adım attırmıyor. Dediğiniz gibi azı karar çoğu zararı sağlamak için.Hayırlısı olsun.Devletimin her türlü kararında sonuna kadar arkasındayız.