Havadan erkan ihbar ve kontrol uçakları hem savunma hem de taarruz görevlerinde, modern hava kuvvetlerinin etkinliğini önemli ölçüde arttırmaktadırlar. Bu platformlar sayesinde muharebe sahasının bütüncül ve geniş bir resminin oluşturulması mümkün olduğu gibi, yüksek sayıda muharip hava aracının ve çeşitli destek sistemlerinin de koordinasyon içerisinde çalışması kolaylaşmaktadır. Öte yandan, yer konuşlu erken ikaz radarları ile kıyaslandığında, havadan erkan ihbar ve kontrol uçakları, dünyanın şekli ve coğrayadan daha az etkilenmektedirler. Bu platformlar aynı zamanda radarın yanı sıra çeşitli komuta- kontrol, dost- düşman tanıma- tanıtma, elektronik istihbarat, sinyal istihbaratı sistemleri ve gelişmiş veri bağlarını da kullanmaktadırlar.
Günümüzde sivil yolcu uçakları, iş jetleri ve askeri kargo uçakları üzerinden şekillendirilmiş çeşitli havadan erkan ihbar ve kontrol uçakları olduğu gibi, döner kanatlı hava araçlarından da bu amaçlarla yararlanılmaktadır. Her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa Cumhuriyeti nükleer uçak gemilerinin geniş olanakları dolayısıyla E-2 Hawkeye gibi sabit kanatlı erkan ihbar ve kontrol uçaklarını rahatlıkla işletebilseler de helikopter gemileri ve küçük boyutlu uçak gemileri için döner kanatlı çözümler efektif bir opsiyon olarak görülmektedir.
Amerikan Hava Kuvvetleri ile Deniz Kuvvetlerinin konsepti benimseme hızları farklı olsa da genel itibariyle, radar taşıyacak ve hava hedeflerine karşı kullanılacak bir ISR (Intelligence, Surveillance and Reconnaisance/ Keşif, Gözetleme ve İstihbarat) platformuna duyulan ihtiyaç, radarların muharebe sahasında kullanılmaya başlanmasından kısa süre sonra, İkinci Dünya Savaşı sırasında baş göstermiştir. Dönemin Japon Silahlı Kuvvetleri tarafından, Amerikan filolarına gerçekleştirilen kamikaze saldırılarında Japon pilotlar alçak uçuş gerçekleştirdiklerinden, Amerikan gemilerince radarlarla tespit edilmeleri, 20 kilometreden uzak mesafelerde mümkün olmamış ve söz konusu mesafe Amerikalı mürettebat ile pilotlara gerekli reaksiyon süresini tanımamıştır. Uçak gemilerini ve görev gruplarını korumak üzere kullanılan radar gemileri de saldırı durumunda ilk hedef olduklarından etkin şekilde kullanılamamışlardır. Amerikan Deniz Kuvvetleri, aynı tehditlere karşı, uçaklardan yararlanmak istemesine karşın bu uçakların yegane tespit yöntemi görsel temas olduğu için yine istenen sonuçlar elde edilememiştir.
Şubat 1944 tarihinde, Cadillac projesiyle MIT (Massachusetts Institute of Technology/ Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) öncülüğünde Avenger torpido uçakları üzerinden, Amerikan Deniz Kuvvetleri için bir AEW (Airborne Early Warning/ Havadan Erken İhbar) platformu çalışılmaya başlanmıştır. Kanat ucuna APS-4 radarı takılan ve iki mürettebatı bulunan bu platformlar, ilk defa Mayıs- Haziran 1945’te operasyonel olarak kullanılmışlardır. Avenger’lar tarafından oluşturulan radar resmi, komuta merkezi olarak kullanılan savaş gemilerine aktarılarak burada yorumlanmış, ancak geliştirilen çözüm istenen başarıyı yakalayamamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında, Cadillac II projesi kapsamında B-17 bombardıman uçaklarına da APS-20 radar entegrasyonu gerçekleştirilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Batı’da, Sovyet denizaltı tehdidine karşı geliştirilen deniz karakol uçakları ise bugünün havadan erkan ihbar ve kontrol uçaklarının sensör teknolojisinin temelini oluşturmuştur. Bu teknolojik geçişkenliğin ilk meyvelerinden biri, Avenger’ın geliştirilmiş versiyonu olan ve 1950 yılında envantere giren Guardian’dır.
Avenger’dan farklı olarak karın altında, küresel şekilli radom içerisinde APS-20 radarı taşıyan Guardian, birisi pilot, ikisi de radar operatörü olmak üzere toplamda üç mürettebatla idare edilmekte ve Avenger’da olduğu gibi radar görüntüsü başka bir unsura iletilerek yorumlanmaktadır. Aynı yıllarda bir taraftan Amerika Birleşik Devletleri’nde, AEW uçaklarının kullanımına dair konseptler ile taktikler geliştirilirken; öte yandan da Birleşik Krallık, Kanada, Fransa ve Japonya gibi müttefikler tarafından ikinci el Avenger ile Guardian tedarik edilerek kullanılmaya başlanmıştır. Guardian’ın envantere girişinden kısa süre sonra da Skyraider’ın AEW donanımlı versiyonu envantere alınmaya başlanmıştır. Skyraider’ın elektronik harp konfigürasyonu, aynı zamanda EA-6 uçağının da selefidir.
Takip eden dönemde Sovyet Hava Kuvvetlerinin havadan atılan seyir füzelerine artan şekilde ilgi göstermesi, Amerika Birleşik Devletleri’ni, bu tehditlerin önlenmesi için füze atılmadan önce uçakların tespit edilmesi şeklinde bir doktrin oluşturmaya itmiştir. Dolayısıyla da çok geniş bölgeleri, hava tehditlerine karşı tarayabilecek ISR platformlarına ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyaca cevap vermek üzere geliştirilen uçaklardan bir tanesi, 1958 yılında Amerikan Deniz Kuvvetleri envanterine giren Tracer olmuştur. Öncüllerinden farklı olarak, gövde üzerinde hayli büyük bir radar anteni taşıyan Tracer, uzun süreli görevler gerçekleştirmeye daha uygun olup, elde edilen verilerin yorumlamasını da üstelenebilmesi yönünden yine Avenger ve Guardian’dan ayrılmaktadır
Tracer’ı takiben, halihazırda kullanılmakta olan Hawkeye geliştirilmiş ve 1964 yılında Amerikan Deniz Kuvvetleri envanterine dahil olmuştur. Daha sonra da zamana sari olarak, Hawkeye’ın farklı konfigürasyonları geliştirilmeye devam edilmiştir.
Tracer gibi platformlar ile kıyaslandığında çok daha büyük boyutlu olan, dört motorlu yolcu uçağı Super Constellation üzerinden türetilen ve Kuzey Kutbu’ndan gelebilecek Sovyet bombardıman uçağı tehdidine karşı kullanılan EC-121 ise Amerikan Deniz Kuvvetleri kullanımına 1954 yılında sunulmuştur. Neredeyse Avenger’ın maksimum kalkış ağırlığına denk şekilde, toplam ağırlığı altı tona ulaşan radar ve elektronik ekipman faydalı yükü bulunan EC-121’in sonraları, döner radar antenine sahip bir versiyonu da geliştirilmesine karşın, teknolojik yetersizlikler dolayısıyla kullanıma girmemiştir. Döner radar anteni teknolojisinin, AEW uçaklarıyla ilk saha kullanımı Hawkeye üzerinde olmuştur.
EC-121 aynı zamanda Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından da kullanılmıştır. 1951- 1955 yılları arasında 82 adet EC-121 sipariş eden Hava Kuvvetleri, özellikle Güneydoğu Asya’da önemli görevler üstlenen bu uçakları E-3’ler envantere girene kadar kullanmaya devam etmiş ve son EC-121, 1978 yılında emekli edilmiştir.
Ticari bir uçak olan 707/320’nin gövdesi üzerinden şekillendirilen E-3 Sentry AWACS (Airborne Warning and Control System/ Havadan Erken İhbar ve Kontrol Sistemi)’ın test ve denemeleri, 1975 yılında başlamış olup, Amerikan Hava Kuvvetlerine ilk uçak Mart 1977’de teslim edilmiştir. Bu tarihten sonra da Sentry hem Birleşik Krallık, Fransa Cumhuriyeti, Suudi Arabistan Krallığı ve Japonya gibi dost ülkeler hem de NATO tarafından tedarik edilmiştir. Halihazırda da kullanılmaya devam eden E-3 Sentry faydalı kullanım ömrünün sonuna yaklaşırken, E-7 Wedgetail, Sentry’nin halefi olma yolunda ilerlemektedir.
Soğuk Savaş döneminde, bloğun öteki tarafında bulunan iki büyük askeri güce de kısaca göz atılacak olunursa, Rusya Federasyonu’na Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılması sonrası, 16 adet Beriev A-50 havadan erkan ihbar ve kontrol uçağı miras kalmıştır. Hala kullanılmaya devam eden ve Suriye Arap Cumhuriyeti’ndeki operasyonlarda da görev alan bu uçakların ikame edilebilmesi yolunda çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çerçevede, A-100 adında bir platform geliştirilmekte olup, ilk uçuş Şubat 2017’de gerçekleştirilmiştir.
havadan erkan ihbar ve kontrol uçağı geliştirme çalışmalarına Tu-4 temelli olarak 1960’lı yılların sonlarında KONG JING- 1 (KJ-1) projesiyle başlayan, fakat başarılı olamayan Çin Halk Cumhuriyeti, geçmişte Amerika Birleşik Devletleri’nden E-3 Sentry alma girişiminde de bulunmuştur. Konu, Ronald Reagen’ın 1984 yılında Çin’e gerçekleştirdiği ziyarette gündeme gelmesine karşın, proje sonuca bağlanmamıştır. Sonraları, 1990’lı yıllarda İsrail ile Rus IL-76 uçağı üzerinden bir havadan erkan ihbar ve kontrol uçağı geliştirmek için proje başlatan Çin, Amerika’nın bu teknolojik kazanımını, Tayvan’ın güvenliğine tehdit olarak görmesi ve İsrail üzerinde siyasi baskı kurması dolayısıyla yine başarıya ulaşamamıştır. İlk havadan erkan ihbar ve kontrol uçağını yine IL-76 üzerinden şekillendiren Çin sanayisi, uçağın üretimini 2003 yılında tamamlamış ve 2007 yılında da Hava Kuvvetleri envanterine bu teknolojiyi kazandırmıştır. KONG JING- 2000 (KJ- 2000) olarak adlandırılan mevzubahis uçak, dönmeyen tipte AESA (Active Electronically Scanned Array/ Aktif Elektronik Taramalı Sıralı) radara sahiptir. KJ- 2000’in haricinde, Yun-8 temellli olarak KJ-200 adında bir başka platform da tasarlanmış olup, ilk uçuş 2005 yılında icra edilmiştir.
Günümüzde hava harekatlarının önemli bir parçası olan havadan erkan ihbar ve kontrol uçakları, yakın geçmişte yaşanan pek çok çatışma ve savaşta görev almışlardır. Desert Shield (Çöl Kalkanı), Desert Storm (Çöl Fırtınası), Allied Force (Müttefik Güç), Enduring Freedom (Sürekli Özgürlük), Iraqi Freedom (Irak’a Özgürlük) operasyonları, İsrail- Lübnan Savaşı ve en son Operation Inherent Resolve (Doğal Çözüm Operasyonu)’da, Amerika Birleşik Devletleri ile müttefiki ülkelerce, Havadan Erken İhbar ve Kontrol uçakları kullanılmıştır.
Türk Hava Kuvvetleri de günümüzde bu yeteneğe haiz olup, Savunma Sanayii Başkanlığı ile Amerikalı bir özel sektör firması arasında, Haziran 2002’de dört adet Barış Kartalı uçağının temini için 1, 5 milyar Amerikan doları değerinde sözleşme imzalanmıştır. Sözleşme, 23 Temmuz 2003 tarihinde yürürlüğe girmiş, ilk uçak Eylül 2007’de ilk uçuşunu gerçekleştirmiş ve Hava Kuvvetleri Komutanlığına Ocak 2014’te teslim edilmiştir. Proje kapsamında mevzubahis uçağın işlemleri, Amerika Birleşik Devletleri’nde, kalan üç uçağın işlemleri ise Türk Havacılık ve Uzay Sanayii tesislerinde yürütülmüştür. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, gerek yurt içi gerekse de yurt dışı operasyonlarında, Barış Kartalı uçaklarını başarıyla kullanmaya devam etmektedir.
Kaynak: Vizyoner Genç