Modern silahların insan vücudunda yaratabileceği tahribat karşısında insanoğlunun yapacağı çok fazla bir şey yok. Savaş dışı yaralanmalarla savaş travmaları arasındaki çok derin farklar var. Savaş yaralanmalarında görülen hasarlar her gün görülebilen basit yumuşak doku yaralanmaları gibi bir şey değil. Ayrıca savaş durumdaki çalışma koşulları da çok büyük farklılıklar gösterir. Acil müdahalelerde doktor ve hemşireler, kısıtlı imkânlara ve zamanın azlığına çözüm bulmak ve en uygun tedavi kararını vermek için özel olarak yetiştirilmeli ve kriz anında soğukkanlı davranmayı öğrenmiş olmalıdır.
Savaş yaraları, göreceli olarak sivil pratikte görülen travmadan farklıdır; hepsi kirli ve kontaminedir. Mermiler; önemli organların, kemik ve yumuşak dokuların masif yaralanmasına sebep olabilirler. Enfeksiyon büyük bir tehlikedir ve septik cerrahi kuralları uygulanır. Sivil pratikteki hiçbir şey, çoklu şarapnel parçalarının oluşturduğu politravma, anti-personel mayına bağlı travmatik amputasyon ya da yüksek kinetik enerji transferi oluşturan askeri tüfek mermisinin yıkıcı etkisi ile benzer değildir.
Savaş durumunun doğası, karada, denizde ya da havada özel bir yaralı epidemiyolojisi oluşturacaktır. Silahların yapısı, koruyucu vücut zırhı ve transporttaki her türlü gecikme, yaralanmanın anatomik dağılımını ve ağırlık derecesini etkileyecektir. Savaş/terör anında gerçek bir durum yaşanır ve etkileri şiddetli hissedilir. Savaşın olduğu bölge; stresin çok yoğun yaşandığı, taleplerin fazla olduğu, klinik uygulamaların otomatik yapıldığı ortamlardır.
Savaş cerrahisi, özellikle savaş alanı bakımı süresince, öncelikli olarak acil cerrahiden ibarettir. Savaş sonrası ve sevk edilen hastaneler hariç savaş alanında karmaşık cerrahi teknikler ve rekonstrüktif prosedürlerin yeri yoktur.
Cerrahi işlemlerin sınırı, çoğunlukla bulunulan çevredeki lojistik zorluklarla belirlenir. Yetersiz bakım onarım faliyetlerinin olması bunlardan birkaçıdır. Nadiren altyapı fonksiyonlarının kontrolü için yeterli teknik destek personeli bulunur. Modern endüstriyel ülkelerin orduları tarafından sahra hastanelerine yapılan aşırı harcamalara rağmen, taktik durumlardaki ekipman sınırlamaları iyi tanımlanmıştır. Cerrahın teknik olarak ve uzmanlığının yetersiz olmasından ziyade karmaşık tanı koydurucu ekipmanın yetersizliği sıktır. Fark oluşturan şey, neye sahip olduğumuzdan çok neye ihtiyacımız olduğunu belirlemektir.
İstenmeyen şartlar, hastayı ve sağlık personelini risk altına sokabilir ve bu yüzden daha düşük düzeyde optimal çalışma şartları oluşturabilir. Tehlikeli tahliye yolları, transport ve sonuç almada gecikmeye sebep olabilir. Hastaneler ve ilk yardım merkezlerinin doğru seçiminin yapılmasıyla hasta ve sağlık çalışanlarının güvenliği sağlanmalıdır.
Cerrahi işin düzenlenmesi çok hızlıca değişebilir, cerrahlar çeşitli zor şartlara adapte olmaya hazırlanmalıdır. Sınırlı sayıda sağlık çalışanlarıyla, hastanın sel gibi aktığı hastaneler ya da tesisler çok kolaylıkla bunalacaklardır. Doktorlar ve hemşireler yorulacaklar, hasta olacaklar ve bazen de korkacaklardır. Yeni ve tuhaf şartlar, tehlikeli koşullar altında çalışmak fiziksel ve mental gerginliğe yol açacaktır ve genelde çalıştıkları koşullardaki kadar performansları iyi olmayacaktır.
Yirminci yüzyılın büyük savaşlarının katliamları ve bir savaşta ortaya çıkan binlerce yaralının tedavisinde, triyajın önemi hakkında çok şeyler yazıldı. Bu dersler halen günümüz çatışmalarındakilerle ilişkilidir. Mantık şu olmalıdır: “herkes için her şeyi yapmak” değil “en çok kişi için en iyisini yapmak”. İşte bu profesyonel cerrahın mantığında oluşan en önemli değişimdir. Triyaj kararları, tüm tıp pratiğindeki en zor kararlardandır, çoğunlukla etik ikilemler oluşturur. Tıbbi kriterler ve askeri gereklilik arasında bir çatışma oluşturur ve uzlaşma gerektirir. Triyaj yapan personel, mesleki tıbbi doğrularını gözden geçirirken, bu uzlaşmanın gerekliliğine hazır olmalıdır.
Yaralı bakım zinciri süresince hasta ve yaralılar tahliye ve transfer edilirler. Bu zincirin her evresinde triyaj prensipleri uygulanır. İlk yapılan cerrahi, daha sonradan yapılacak definitif cerrahiyi tehlikeye atmamalıdır. Yaralı, daha yüksek basamaktaki bir hastaneye hızlı tahliye edilirse prognozu daha iyi olacaktır. Sahadaki bir cerrah sistemi anlamalı, bir sonraki bakım basamağında hastaya ne olacak ve hastanın ihtiyacı olan hangi basamak bunu bilmelidir.
Savaş cerrahisi aşamalı yara bakımını gerektirir. Tedavi, genellikle beş farklı yerde beş aşamalı olacaktır. Bu askeri planlamada klasik yapılanmadır. Bunun bedeli yüksektir, transportu da içeren, her bir organizasyonda disiplin gerektirir.
Yaralanma noktasında ya da savaş alanına yakın en güvenli alanda-uygulanan ilk yardım ve hızlı tahliye hayati önem taşır, gecikme ile mortalite ve morbidite artar. İlk yardım yetersiz ya da uygun değilse veya tahliye zinciri uzunsa, sonucun ne olacağına olayın doğası karar verir. Bununla birlikte tahliye süresi arttıkça hastane mortalitesi azalır, çok uzun gecikmelerle, ağır yaralılar hastaneye ulaşmadan çok önce hayatını kaybederler ve cerrahlar zamanının çoğunu hayatta kalanların septik komplikasyonlarıyla uğraşarak geçirirler
Olumsuz şartlarda, farklı merkezlerde, farklı cerrahlar tarafından tedavi edilen çok sayıda hastanın bakımı basit müdahale, güvenlik ve hızlı cerrahi müdahaleyi gerektirir. Yetersiz sayıda çalışanın bulunduğu kitlesel yaralanmalarda ihtiyaç olan şey hızdır ve çalışanlar karmaşa ve bozukluğa yol açmamalıdırlar. Basamaklı yara bakımı belirli standartları ve sistemik yaklaşımı gerektirir; en iyi sonuç için en az miktarda cerrahi işlem uygulanması, yaşamı ve uzuvları korumak gibi, ve sonrasında hastayı yaralı bakım zincirindeki bir sonraki basamağa göndermek gibi. Sahadaki sorumlu cerrah tarafıdan cerrahi prosedürlerin takip edilmesi imkansız olmasa da zor bir iştir ve kişisel yöntem ve yaklaşımları önler. Standart protokoller daha önce de bahsedildiği gibi gereklidir. Yaraların çoğu ekstremitelerde olacaktır ve amaç; infekte olmasınlar diye mümkün olan en kısa süre içinde tedavilerini yapmak olmalıdır. Potansiyel fatal olan sepsis (tetanoz, gazlı gangren, hemolitik septisemi), hayatta kalan yaralılar için en büyük tehlikedir. Daha ince de bahsedildiği gibi septik cerrahi kuralları uygulanmalıdır.
Birinci Dünya Savaşı’na kadar, askerlerin hastalık sebebiyle ölmeleri, savaş yarası sebebiyle ölümlerinden daha çok olmuştur. Savaş yarası zayiatları %20 civarındaydı, hastalık ise askerler arasında yaklaşık dört kat daha fazlaydı. Savaş dışı yaralanmalara bağlı zayiatlar günümüzde bile yüksek oranlardadır. İnfeksiyöz ve bulaşıcı hastalıklar coğrafya ve iklime göre değişiklik göstermektedir. Fakat fizyolojik bozukluklar ve araç yaralanmaları evrenseldir. Silahlı çatışmayla birlikte olan tahribat, yıkım ve organizasyon bozukluğu halk sağlığı sisteminin zedelenmesinin ilk başta gelen sebeplerindendir. İnsani sonuçların anlamı; sivil halk için temel halk sağlığı ihtiyaçlarının kullanılabilirliğinin azalması (örneğin; su, yiyecek ve barınak ihtiyacı gibi) ve halk sağlığı sisteminin tehlikeye atılmasıdır. Bu bileşim, çatışma bölgesinde sivil halkın bakımı için sorunlar oluşturur.
Bütün dünyada savaş/terör olaylarının hız kesmeden devam ediyor olması, özellikle de 11 Eylül 2001 ikiz kule saldırıları sonrasında İngiltere, Amerika gibi ülkeler; tıp ve hemşirelik eğitimini sorgulamaya başlamışlardır. Olası bir savaş/terör durumunda sağlık hizmetini etkili verebilecek sağlık personeli yetiştirilebiliyor mu? sorusu gündemde yerini almıştır
Kaynakça: Savaş Cerrahisi; Savaş, Terör ve Hemşirelik
Yazar: Hakan A. | Kaynak: SavunmaSanayiST.com
Yazı gerçekten mükemmel, okurken bayağı ayılıyor insan.Askerin görevi yurt savunması için öldürmek ve mümkünse ölmeyip öldürmeye devam etmek. İlk kurşunu veya şarapneli yiyince,ortaya sadece kahramanlık değil, bir de insan faktörü çıkıyor. Hayatını her ne olmuşsa bile devam ettirme arzusu. Yarasını açık arazide kendi dikmek sonra da savaşa devam etmek ancak zırva Rambo filimlerinde oluyor. Asker yaralanırsa derhal ve elden geldiğice en iyi ve acil şekilde bakılacağını bilirse elbet morali ve savaşma motivasyonu da yüksek oluyor. Pamukoğlu Paşa bunun somut örneklerini de kitaplarında çokça yazdı. Başka ama ilintili bir konu da triyaj meselesi. Aktüel korona pandemisi yüzünden çokça da işlendi dış televizyonlarda : doktorsunuz, önünüze aynı yaşlarda üç
dört hasta geliyor ama elinizde tek respiratör var. kime takarsanız o yaşayabilecek, diğerleri ölecek.Doktor kimi seçecek ? Ne zor sorular değil mi ? Savaşan her askere bir cerrah ve ameliyathane verilemeyeceğine göre de doktor yıldırım hızıyla ve bir bakışta kimin kurtarılabileceğine karar verecek,diğerleri sırasını bekleyecek ki….
Sonuçta yazı kimsenin aklına getirmek istemediği bir konuya değinmiş,teşekkür ederim.”Reis, bizi İdlip’e götür” diye koro yapmak iyi de ya reis bunlara ” peki, gelin bakalım” deseydi , kaç kişi kalıdı dersiniz?